Bankacılık ve finans hukukuna ilişkin başlıca faaliyet ve uyuşmazlık konuları şunlardır;
Bankacılık Kanunu, ekonomik yaşamın en önemli yapı taşları olan finans sektörü ile bu sektörün kalbi olan bankacılık sektörünü kamusal boyutuyla düzenleyen temel yasadır. Bankaların ticari faaliyetleri nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlıklar, Türk Ticaret Kanunu ya da Borçlar Kanunu gibi özel ilişkileri düzenleyen mevzuatla çözülmekte ve bunların yaptırımı, tazminat sorumluluğu, yapılan işlemlerin geçersizliği gibi hususlar genellikle maddi yaptırımlar şeklinde olmaktadır. Banka Hukukunda ve bunun temel yasası olan Bankacılık Kanunu’nda ise bankalar, banka yöneticileri ve çalışanlarının yetkileri ve sorumlulukları ve ayrıca ekonomik yaşamdaki kamusal yanı ağır basan bankaların işleyişine ilişkin kurallar düzenlenmektedir. Bu yasada banka yönetici ve çalışanları için öngörülen yaptırımlar ise normal bir ticari şirketin yönetici ve sorumlularının muhatabı olmayacağı derecede ağır maddi ve cezai yaptırımları ihtiva etmektedir.
Ülkemizde bankacılık faaliyeti özellikle uluslararası deniz ticaretinin gelişmesine paralel olarak gelişme göstermiştir, bu nedenle Osmanlı İmparatorluğu döneminde 19. yüzyılın ikinci yarısında ilk olarak İstanbul’da ve daha sonra İzmir’de bankacılık faaliyeti başlamıştır. Bankacılık faaliyeti Cumhuriyet döneminde de devam etmiş ve ekonominin canlandırılması ve finanse edilmesi için devlet eliyle Kamu İktisadi Teşebbüsü (KiT) niteliğinde büyük bankalar kurulmuştur. 1980’li yıllardan itibaren ekonomi ve siyasette yaşanan dışa açılmanın ve serbest piyasa ekonomisinin bir gereği olarak çok sayıda özel banka kurulmuş ve KİT niteliğindeki bankalar da özelleştirilmiştir. İşte bankacılık sektöründe yaşanan bu gelişmeler, bankaların düzenlenmesi amacıyla kamusal niteliği ağır basan çeşitli yasaların çıkarılmasına neden olmuştur.
Ekonominin harekete geçirilmesi, ekonomik kaynakların dağıtımı ve günlük finansal işlemlerin yapılması bankalar aracılığıyla yapılmaktadır; çünkü bankalar, devletin kamu hizmeti için hazineye gelir sağlamak amacı ile çıkardığı tahvil ve bono gibi finans araçlarını satın alarak devleti kredilendirmekte veya bunların yatırımcılara satışında aracılık yapmakta; büyük, orta ve küçük boy ticari kuruluşlara nakdi ve itibari kredi sağlayarak ekonominin dinamizmini oluşturmakta; toplumu oluşturan bireylere kredi kartı, tüketim kredisi vererek veya bankomatlar ile bireylerin günlük ihtiyaçlarının karşılanmasında olanaklar sağlamaktadırlar. Bunlar açık bir biçimde bankacılık faaliyetinin ekonomik ve sosyal alanda önemli bir yeri olduğunu göstermektedir.
Bilgi işlem ve haberleşme teknolojisinde yaşanan hızlı değişim, gelişim ve sektörel liberalleşme ile birlikte piyasalar arasındaki sınırların kalkması ve dünyanın tek bir global pazar haline gelmesi, piyasadaki işlemlerin hukuksal boyutlarında önemli değişiklikleri gündeme getirmiştir. Bütün bu gelişmeler, ticaret yoğunluğunun yaşandığı merkezlere sahip Türkiye’nin de bir finans merkezi olması sonucu doğurmuş ve bu durum, şüphesiz bankacılık ve finans sektörünün ve uygulanacak hukukunun önemini artırmış, gelişimine pozitif yönlü bir ivme kazandırmıştır.